Faruk Cimok

   Yaşayan efsanelerimizden biridir Faruk CİMOK. Daima yaşadığı ve bulunduğu ortamları resmetmiştir. CİMOK’un yaptığı her resimde mutlaka insan ya da hayvan figürü vardır, böylece eserlerine hayat katmıştır. Resimlerinde empresyonist bir üslup görürüz. Kırmızılar, sarılar, canlı ve parlak renkler CİMOK’un olmazsa olmazlarıdır. Kasvetli, yağmurlu, karanlık resimlerinde mutlaka araya parlak ve aydınlık renkler katar. Böylece resimdeki kasvetli ve ağır havayı yok eder. Aslında, CİMOK’un bu tarzı biz izleyenlere de hayata dair bir umut vermiş olur. Yaşadığımız en karamsar anlarda bile bir çıkış, bir ışık mutlaka olacak hissidir bu. En karanlık zamanlarımız aslında aydınlığa en yakın olan zamandır duygusunu izleyene yaşatır, umudu çizen ressamdır o.   

   CİMOK’un ilk çalışmaları doğduğu topraklar Hatay olan ve yakınlarındaki Çukurova ve oradaki pamuk işçileridir. İstanbul’a geldikten sonra da Nişantaşı, Beyoğlu, Çiçek Pasajı, Taksim Anıtı, Büyükada, Ortaköy ve tarihi mekanları çalışmıştır. Çiçek Pasajı’nı ve Nazmi Ziya’dan sonra Taksim Anıtı’nı ilk FARUK CİMOK resmetmiştir. CİMOK’un Taksim Meydanı eserleri beni farklı etkiler; çocuklarıma asla yaşatamayacağım, çok gerilerde kalan meydanın o görüntüsüne özlemle ve yüreğim buruk buruk bakarım. Beyoğlu’nu da resmeden ilk Türk ressamdır o. Resimlerinde temiz, şık, şapkalı hoş kadınlar da vardır, zengin veya fakir görünümlü insanlar da. Güvercinler ve köpek, resimlerinin vazgeçilmezleridir. CİMOK’un hayalinde yarattığı ve resimleriyle bize yansıttığı şık, modern hayatın gizlendiği yeri bulup, oraya ışınlanmak, hayatının geri kalanını orada geçirmek ister insan. Eserleri insanı öyle alır ki içine, güvercinlerle havada uçarken yere iner onları beslersin, ardından boyalar ile hayat bulmuş zarif insanlarla Nişantaşı’nda, Beyoğlu’nda yürüyüp, kafelerde kahve içersin, sonra bir ada havası almaya gidip faytona, bisiklete biner, akşam da çiçek pasajına gelip kendini sevdiklerinle harika bir muhabbet masasında sokak çalgıcılarını dinlerken bulursun. Çok az ressamın başarabileceği bir zirvedir bu. Seyirciyi, eserinin içine almak ve duyguyu ressamın kalbinden yaşamak..  (Gürbüz,S.2021)